11 Eylül 2013 Çarşamba

”En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ise önyargıdır” MerhumCemil Meriç



            ”En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ise önyargıdır'' ne kadar güzel söylenmiş bu söz. Doktor bile bir hastalığa teşhis koymadan önce tahliller istiyor ve teşhisini öyle koyuyor.
          Zihnimizdeki şartlanmalar, önyargılar beynin rahat düşünmesini engelliyor. Bu sebeple, kişi doğru gelen bilgileri algılayamaz, olaylara geniş açıdan bakamaz. Bu durumda çevreye karşı şartlanmalar başlar, kişilerden gelecek verimliliğin önünü de tıkamış olurlar. İlişkilerin sağlıklı yürümesi için takıntılarımızdan arınmamız gerekiyor, bu o kadar da zor bir şey değil. Duygularımızın farkında olmalıyız ve biz yönetebilmeliyiz, yani kendimizi aşabilmeliyiz. Karşı tarafı kabullenmek, anlamak ta bir erdemliliktir. Önyargıyı tetikleyen bir unsurda aşırı kıskançlıklar ve bencilliklerdir.. Bütün mesele yüreğimize sevgiyi doldurmaktan geçiyor.
Bu önyargıda bulunan kişiler bir arabayı bile on kişiye kontrol ettirip öyle satın alırken, bir kişi hakkında değerlendirme yaparken aynı hassasiyeti gösterebiliyorlar mı?
 Kişi yaşamın neresinde olursa olsun, hangi mevki de olursa olsun yetkilerini kendi vicdani iradesiyle veya önyargıdan uzak, sahip olduğu donanımlara göre kullanmasını bilmeli.


Yani önyargılar bizi yanlışlara da götürebilir ve her kesim bundan olumsuz etkilenir zarar görür. Özgüven ve doğru değerlerle yaşamak bize daha iyi yakışmaz mı?
önyargı, sevgi, saygı ve hoşgörüyü öldüren ve kin, nefret ve kötülüğe perde açan bir haldir ki biran önce ruh dünyamızdan ve yaşantımızdan çıkarmamız gerekir.
Hal böyleyken önyargı gün geçtikçe toplumumuzda oldukça yaygınlaşan ve çevremize baktığımızda insanların bakış ve duruşlarından bile anlaşılabilen bir olgu haline gelmiştir. Peki bir zamanlar sevgi, saygı ve hoşgörü denince bizim toplumumuz akla gelirken şimdi nasıl oldu da bu kadar kamplaştık ve bin parçaya bölündük.bunun cevabı basit: Birbirimize karşı ÖNYARGI sahibi olduk.
Hâlbuki Yunus Emre şöyle diyordu:“Yaradılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü”
 Ve Mevlana öyle ekliyordu: “Gel,gel gene gel” 
 Peki bizler? Yunus Emre ve Mevlana’nın torunları olan bizler? Neden bu ifadeleri söylemekte zorlanıyoruz. Zaman mı değişti? Hayır. Değişen biziz… Kalbimiz…

Bir yerde okuduğum bır dıyaloğu paylaşmak ıstıyorum kısaca;

“”Üsküdar’dan Kadıköy’e geçerken:
        Sabah otobüse biniyorum herkesin suratı bir karış oysa uyku insanı yeniler diyorlardı daha sabahın ilk ışıklarında ne yaşadınız da yüzleriniz asık? Yol devam ediyor durağın birinde top sakalı olan ve kulağında küpe olan iki genç biniyor otobüse arkamdaki 50 yaşlarındaki iki kişi hemen onlar hakkında konuşmaya başlıyor biri diyor ki: “şunlara bak şunlara”… Hemen diğeri ekliyor: “Bunlardan adam olmaz”… Ben de içimden diyorum ki: Ne biliyorsunuz belki bunlar tıp eğitimi alan iki genç ve ilerde sizin torunlarınız hasta olduğunda ilaç yazacak kişiler bunlar… Yol devam ediyor bu kez iki türbanlı bayan biniyor otobüse… Ve yine konuşmalar başlıyor bu kez yan koltuktan 40 yaşlarında bir bayan kızına gülerek şöyle diyor: “Şunlara bak gözleri zor görünüyor”… Kızı da ekliyor: “Ayy ne kadar çağdışı”… Ben de içimden şöyle diyorum: Neden öyle söylüyorsunuz… Belki birazdan eczacılık fakültesi binasından içeri girecekler… Ve bir gün eczaneye gittiğinizde acil olan bir ilacı onların elinden alacaksınız…”””
bunlar gibi daha binlerce diyalog yaşanıyor ülkemizde.
          
       Sonuç olarak aramızdaki kibir, gurur, bencillik, kendini üstün görme, karşıdakini anlamama, sevgisizlik, saygı göstermeme ve hoşgörüsüzlük dağlarını SEVGİ, SAYGI, HOŞGÖRÜ yle delelim ve birbirimize karşı ÖNYARGILI değil HOŞYARGILI olalım yoksa insanlığımız büyük yaralar alır.ve bu ızım en buyuk dusmanımız olacaktır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder